Son yıllarda görülme sıklığı artan karaciğer tümörlerinin tedavisinde cerrahi tedavi çok önemli bir yer tutsa da hastaların sadece küçük bir kısmında, yaklaşık %20'sinde ameliyat olma şansı bulunmaktadır. Nükleer Tıp uzmanı Prof., cerrahi imkanı olmayan karaciğer tümörlerinde radyoembolizasyon yönteminin kullanıldığını anlatıyor. Dr. Nalan Alan Selçuk ve girişimsel radyoloji uzmanı Doç. Melih Topcuoğlu, ülkemizde son yıllarda karaciğer tümörlerinin arttığını vurgulayarak, hastaların yaşam süresinin uzamasına yardımcı olan radyoembolizasyon tedavisi hakkında bilgi verdi. Karaciğer tümörleri ve farklı organ tümörlerinin karaciğere metastaz yaptığı durumlarda kullanılan TARE (transarteriyel radyoembolizasyon) yönteminin kullanımı giderek artıyor. Nükleer tıp uzmanı Prof., uygulamanın disiplinler arası bir yaklaşım gerektirdiğini söyledi. Dr. Nalan Alan Selçuk ve girişimsel radyoloji uzmanı Doç. Dr. Melih Topçuoğlu, bu yöntemin ağırlıklı olarak ameliyat olma imkanı olmayan hastalarda kullanıldığını ve olumlu sonuçlar alındığını anlattı. Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Nükleer Tıp Uzmanı Prof. Dr., tanı olanaklarının artması ve çevresel faktörlere bağlı olarak son yıllarda ülkemizde ve dünyada karaciğer kanseri sıklığının arttığının altını çizdi. Dr. Nalan Alan Selçuk, bu nedenle radyoembolizasyon tedavisinin öneminin arttığını vurguladı. Vücuda radyoaktif maddeler verilerek gerçekleştirilen bu tedaviyle ilgili Prof. Dr. N. Alan Selçuk, şunları söyledi: “Radyoembolizasyonu esas olarak HCC veya kolanjiyo kanseri dediğimiz hepatoselüler karaciğer kanserinde uyguluyoruz. Kolon kanseri, meme ve nöroendokrin tümörlerin karaciğer metastazlarında da radyoembolizasyon tedavisini uyguluyoruz” dedi. “Karaciğer Kanserleri Arttıkça İhtiyaç da Artıyor”Girişimsel Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Melih Topcuoğlu, cerrahi tedavi imkanı olmayan hastalarda radyoembolizasyon tedavisi sonrasında hastanın ameliyata uygun hale gelebileceğini de açıkladı. Bu bağlamda Prof. Doç. karaciğer tümörlerinde radyoembolizasyon tedavisinin önemine değindi. Radyoembolizasyonun girişimsel radyolojik tedavi yöntemlerinden biri olduğunu söyleyen Dr. Topçuoğlu, karaciğer tümörlerinin tespit edilebilirliği arttıkça ihtiyacın da her geçen gün arttığını söyledi. Doç. Dr. Topcuoğlu, bu hastaların ancak küçük bir kısmının cerrahi olarak tedavi edilebildiğini belirterek, şunları söyledi: “Ameliyat imkanı olmayan hastalara müdahale edebiliyoruz. Bu tedaviler tüm dünyada yaklaşık 30 yıldır artan sıklıkta yapılmaktadır. Ameliyat olmayacak hastalara uyguladığımızda bu hastaların tümörlerini küçültüp ameliyata uygun hale getirebiliyoruz. Bazı hastalarda tümörleri tamamen ortadan kaldırabiliyor ve yaşamlarının uzamasına yardımcı olabiliyoruz. “Birçok seçenek mevcut” dedi. “DARA UYGULAMASI İÇİN HASTALARDA KANSERİN KARACİĞER İLE SINIRLI OLMASI ÖNEMLİDİR“Prof. Dr. Alan Selçuk, lokal tedavilerin arasında nükleer tıp ve girişimsel radyoloji iş birliğiyle uygulanan TARE tedavi yönteminin de yer aldığını belirterek, tedavinin kullanıldığı durumlar hakkında şu bilgileri verdi: Ameliyat olan ve birden fazla karaciğer tümörü bulunan kişilerde TARE yöntemi ile tümörler küçültülebiliyor veya küçültülebiliyor.” Ancak uygulama için tümörün karaciğerde lokalize yani sadece karaciğerle sınırlı olması önemlidir. “Eğer karaciğerden kaynaklanan veya metastaz yapan bu tümörler hastanın yaşam kalitesini bozuyorsa veya karaciğer tümörü belirleyici oluyorsa” Hastanın prognozu yani hastalığın ilerlemesi durumunda bu tedaviyi aktif hale getiriyoruz.” “TEDAVİ RADYOAKTİF MADDE VERİLEREK YAPILIYOR”Radyoembolizasyon tedavisinin kolon kanseri ile meme ve nöroendokrin tümörlerin karaciğer metastazlarında da kullanıldığını anlatan Prof. Dr. Nalan Alan Selçuk, uygulamayla ilgili şu bilgileri verdi: “Girişimsel radyoloji ile birlikte yapılan radyoembolizasyon iki aşamalı bir yöntemdir. Öncelikle genel bir tetkik yapılır ve karaciğer anjiyografisi yapılır. “Tümörü besleyen damarı buluyoruz ve hastaya verilecek radyoaktif madde dozunu hesaplıyoruz” dedi. “Her hastanın aldığı radyasyonun dozu ve miktarı farklıdır”Tedavi öncesi bir test yapıldığını hatırlatan Nükleer Tıp Uzmanı Prof. Uygun hastada tümör. Bu tedavinin kişiye özel olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Alan Selçuk, şöyle konuştu: “Her hastanın damar yapısı benzersizdir. Bu nedenle hastanın damar yapısının haritalanması, tedavi sırasında uygulanacak radyoaktif madde sızıntılarının belirlenmesi açısından önemlidir. Bazı hastalarda karaciğeri besleyen damarların diğer organları da beslediği görülmektedir. Bu durumda test edilmemiş radyoaktif madde tümör yerine sağlıklı dokuya giderek orada hasara neden olur. Bunu önlemek için tedavi öncesinde her hastanın damar yapısı test anjiyografi yapılarak incelenir. Karaciğer dışında herhangi bir sızıntı olup olmadığına bakılır. Her hastanın alacağı radyasyonun dozu ve miktarı farklıdır. Her hastanın anjiyografisi farklıdır. Bunların her biri detaylı hesaplamalara göre hesaplanır ve hastaya özel bir değerlendirme yapılır. Daha sonra aynı yöntemle test sırasında hesaplanan radyoaktif maddeler enjekte edilir. “Enjeksiyon sonrasında uygulanan maddenin doğru hedefe ulaşıp ulaşmadığını veya hastanın bu tedaviden fayda görüp görmediğini kontrol etmek amacıyla PET görüntüleri çekiliyor.” “Hasta aynı gün veya ertesi gün taburcu ediliyor”Girişimsel Radyoloji Uzmanı Doç. ameliyat sonrası hastanın aynı gün veya ertesi gün taburcu edildiğini belirtti. Melih Topçuoğlu, kanserli dokuların bu tedaviye cevabının en erken 6, 9 ve 12. haftalar arasında beklendiğini söyledi. Doç. Yaklaşık 3 ay sonra MR ve PET CT ile kontrollerin alındığını hatırlattı. Topçuoğlu, metastazın veya karaciğer tümörünün büyüklüğüne göre hastalara ikinci bir tedavi şansı vermenin mümkün olduğunu söyledi. Doç. Dr. Topcuoğlu, “İlk anjiyo seansı için deneme yapılan hastalar asıl tedavi için girişimsel radyoloji ünitesine geliyorlar. Geldiğinde standart olarak sağ kasıktaki, nadiren de el bileğindeki iğne deliğinden anjiyo yapıyoruz. Burada amaç, önceden hesaplanmış radyasyon dozları ve dozları ile kanserli dokuyu, kanseri besleyen arterlerden uzaklaştırmaktır. yüklendi Radyoaktif madde içeren mikroküre dediğimiz yapılara enjekte edilir. Hasta için oldukça konforlu olan bu işlemi lokal anestezi altında gerçekleştiriyoruz. Bu işlem tecrübeye bağlı olarak yaklaşık 30 dakika ile -1.30 saat arası sürmektedir. İlk anjiyo seansı olan test sürecinde kanserli dokunun arter haritası oluşturulduğu için ikinci anjiyografi her zaman çok daha kısa sürer. “Deneme anjiyografisi sayesinde hastalar işlemin nasıl yapıldığına alıştıkça ikinci tedavi anjiyo seansı da çok daha konforlu hale geliyor” dedi. Kaynak: (guzelhaber.net) Güzel Haber Masası
—–Sponsorlu Bağlantılar—–
—–Sponsorlu Bağlantılar—–
—–Sponsorlu Bağlantılar—–