'Naim'le kendimize meydan okuduk' – Son Dakika Cumhuriyet Pazar Haberleri

'Kızıl Goncalar' dizisinde canlandırdığı Naim karakteriyle öfkeli sözlere konu olsa da oyunculuğuyla herkesi büyüleyen Mert Turak, cuma günü yayınlanan 'Kum Zambağı'yla beyazperdede yeteneğini göstermeye devam ediyor. Oyunculuğu hayatının merkezine koyan ve bu nedenle karakterlerine farklı katmanlar ve derinlikler katan Turak'la yeni filmi Naim'i ve mesleğine bakış açısını konuştuk.

-Film ne zaman çekildi?

Kasım 2022'de Adana Yumurtalık'ta çektik. Yönetmenliğini Mehmet Demir Yılmaz, görüntü yönetmenliğini ise Christophe Carcelle yaptı. Her oyuncunun şansı olmaz, sınıf arkadaşım Özge Borak'la (dört yıldır birlikte çalıştık) aynı filmde oynamanın mutluluğunu yaşıyorum, çok heyecanlıyız.

– Bana öyle geldi ki “Kum Zambağı”nda “Selvi Boylum Al Yazılmalim”e gönderme var. Anadolu'da iki erkek arasında kalan bir kadının aşk hikayesi. Bu aşk karşılıklı mı yoksa tek taraflı mı?

Gerçekte klişe güvenilirdir. Şu anda “Kum Zambağı”ndan bahsediyoruz ama “Yeşil Deniz” de çok popüler oldu. İçeride bir de Arzu Film'in “Mavi Boncuk” atmosferi vardı. Filmde Halit Akçatepe, Metin Akpınar, Tarık Akan ve Kemal Sunal'ın beğenisini buldular. Temiz ve saf bir aşk hikayesi olmanın insanlara dokunacağını düşünüyorum. Açıkçası dürüstlüğün aptallık sayıldığı bu dönemde Yunus'un saf aşkının seyirci tarafından karşılığını bulacağını düşünüyorum.

– Yunus biraz izole bir karakter, onu yalnızlıkla birleştirebileceğimizi düşünüyorum. Sanırım onun hikayesini size izlettirmek aynı zamanda sizin için bir oyunculuk mücadelesi.

Bu benim kendimi motive etme yöntemim mi bilmiyorum. Mesleğimizin en sevdiğim ve aynı zamanda zor kısmı şu: biz hiçbir şeyi ölçmüyoruz. Sanırım bizi muhasebecilerden ve bankacılardan ayıran şey bu. Çaldığınız şeyin yankısını sonsuza kadar taşımak size tuhaf bir sorumluluk ve hiç uyumayan bir göz kazandırır. O sete performansınız %100 olarak gitmeniz gerekiyor, o yüzden filmi yıllar sonra izlediğinizde “Aman Tanrım” diyeceksiniz. 'Keşke şunu şunu oynasaydım' demeyin. Oyuncu olarak her zaman hazır olma fikri beni buna yöneltti. Oynarken tüm olasılıkları düşünüyorum ve role biraz fazla yaslanıyorum ki, ister çabuk çabuk, ister cimri, ister açık yürekli olsun, herkes Yunus'tan bir parça bulsun. Bu da mesleğimde kendimi kaybetme, mesleğimde yeniden var olma gibi zorlukları beraberinde getiriyor.

– Bildiğim kadarıyla bir rolünüz varsa, saat kaçta uyuduğuna, önceki gece ne yiyip içtiğine dikkat eden bir oyuncusunuz.

Kendinizi motive etmenin yolu budur. Şansım şuydu: Tek çocuğum. Annem de babam da memur. 1998 yılında tiyatro okumak için evden ayrıldım. “Çocuğun dersi var, endişelenmesine gerek yok” diye boşandılar, bunu bilmiyordum. Teyzem arayıp söyledi. “Neden söylemedin?” Deyince şöyle dediler: “Uzaktakilere söyleme, sen her akşam ekmeğini kazanırsın.” Annem ve babam beni yalnız ve yalnız bırakınca geri dönüp yeniden mesleğime odaklanmak zorunda kaldım. Bugünkü başarımı her gece Teatri Comunali'de sahnede olma ve her gece hazır olma fikrine de bağlayabiliriz. Özel tiyatroların bir ayda yaptığını benim üç günde yapıyorum. O şartlanma beni öyle bir seviyeye getirdi ki bana verdiği disiplin sette bile kaybolmuyor. O gün sette tek bir kelime söylesem bile o kelimeye aşina olur ve tekrar tekrar söylerdim. Çünkü oyunculuğu farklı kılan şey şudur: İyi oyuncuların katmanları vardır. Şener Şen, Fikret Kuşkan ve Al Pacino “Seni seviyorum” derken işin karanlık tarafını da hesaba katıyorlar. Bu katmanları oluşturmak zordur. Bu yüzden Cirque du Soleil dansçılarının “Sonsuz tekrar, sonsuz başarı” diye bir sözü var, çok hoşuma gidiyor. Dönüştüğüm adamı bu yüzden seviyorum çünkü rakibim kendim. Bu yüzden tekrar tekrar üzerinden geçiyorum.

– Bunun “Kırmızı Goncalar”daki Naim'e de yansıdığını düşünüyorum. Tırnaklarını kökünden kesiyorsun…

Naim gibi birini metroda görmüştüm, tırnaklarını kökünden sökmüştü… Bir rol üzerinde çalıştığınızda o role, kıyafetlerinden tarzına kadar her yerden parçalar katıyorsunuz. Naim'in inançlarıyla içgüdüleri arasında kalması rolü çok çekici kılıyordu. Senaryoyu ilk okuduğumda ona baktım ve “Bu adamın her gün oruç tutması gerekiyor” dedim. Sadece bir öğünü azaltmaya başladım. Akşam 6'da yemek yemeye başladım. Diğer oyuncular öğlen sette yemek yerken ancak saat 6'da yemek yiyebiliyorlardı… Joaquin Phoenix'in Joker rolüne hazırlanırken söylediği gibi “Ben sadece yeşil elma yedim.” Çünkü Joker'in dünyayı yutma açlığını orada destekledim.” Naim'le çok güzel flört ettik, birbirimize meydan okuduk. Naim olarak setteyken elimde sadece 99'luk tespih vardı… Bir oyuncunun sadece rolleri vardır. Bir rol gelir, ister istemez o rolü karşılayıp birbirinize karışmanız gerekir. Bazen rolü kendinizden korumanız gerekir. Çünkü üç topu döndürmek bir beceridir. O zaman her rolde aynı şeyi yaptığınızı anlarsınız. her rolün ağırlığını bir kenara bırakabilmek, bazen de rolü kendisinden koruyabilmek önemli.

– Naim'in sosyal kaygıları da güçlü. Bunu bir kenara bırakıp bireysel istek ve arzularınıza odaklanmak zor olsa gerek.

Zordu ama işin eğlenceli tarafı da şuydu: Naim, “Bir kahve içemez miyiz?” diyebilen bir adam. gündelik hayatta “Ah, buraya geldik, bize kahve vermediler” demek yerine. Naim beni sıradan insanların küçük hesaplarının filtrelenmesi konusunda inceledi ama evet, seviyede zorlandığımı söyleyebilirim. Durmadığım için sürekli “Keşke yönetmen bir kez daha çekseydi, keşke böyle davransaydım” diye düşünmeyen bir gözüm var.

-Ekranlardan sizi tanımayanlar varsa artık 'Kırmızı Goncalar'dan sonra tanıyorlar. Hayatınızda neler değişti?

Dün Migroslu bir teyze “Puh, Allah sana ceza vermesin” demeseydi daha iyi olurdu. Bu aslında rolle olan bağlantınızın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Rahmetli hocam Yıldız Kenter hep şöyle derdi: “Hiçbir rol kendi başına kötü değildir.” Onu çirkin kılan pek çok sebep var. Naim'in de istediği daha iyi bir yaşam, kızının iyi bir aileye kavuşması ve kendisi için daha iyi bir konumdur. Doğal olarak kendi tuzağına düşüyor. Daha fazlasını istiyor. Sonunda ne olduğunu gördük…

– Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Çocuklar oyuncu olmayı şöhret sanıyor. Oyuncu olmak ünlü olmak anlamına gelmiyor. Önemli olan iyi ve doğru oyuncu olmaya çalışmaktır. Melih Cevdet Anday'ın bir sözü var: “Sanatla devrim olmaz, sanatla devrim olur.” Kendinize ve işinize odaklanırsanız, bir gün birçok insanın sizinle çalışmak isteyeceğini göreceksiniz. Genç oyuncu adaylarına, kendine dönmenin, çalışkan bir oyuncu olmanın ve kendine inanmanın önemli olduğunu söylüyoruz.

KONFOR ALANINIZDAN ÇIKMADAN BAŞARI YOKTUR

– Rolünüze kattıklarınızın ne kadarı senaryoda yazılı?

İnsanlar kaçınılmaz olarak role kendi deneyimlerini de ekleyebilirler. Bu da mesleğin en güzel yönlerinden biridir. Bir filmin son sahnesinde neden ağladığınızı kimse bilmiyor. Belki ölü köpeğinizi ya da eski sevgilinizi düşünüyorsunuz. Senarist aracılığıyla rolümü doğru bir şekilde kontrol etmeye çalışıyorum. Çünkü oyuncuların günlük hayatlarında almadıkları riskler kamera önünde çok belirgindir. Günlük hayatınızda bazı şeylerden kaçınırsanız, tekrar buluşmaya cesaretiniz yoksa sizi kamera karşısında, sahnede bırakmazlar. Bu yüzden boyutlu ve katmanlı olamazsınız. “Türk kahvemi her gün aynı saatte içerim” evet o yüzden geliştirilemiyor. Kimseye şans vermiyorsun, 65 yaşındasın, evinde 26 kedin var, kimseyi hayatına sokmadan… Güvenmek zorundayız. Bir kişi güvenmezse başarı olmaz. Başarı konfor alanından gelmez. Herkesin yardıma ihtiyacı var.

-Tiyatroyla ilgili ne gibi planlarınız var?

Pandemi döneminde başlayan kişisel bir “Hamlet” var aklımda. Pandemi sürecinde evden çıkmadığımız için Anthony Hopkins her sabah uyandığında bir şiir ezberliyordu, ben de “Kalkıp Hamlet'i ezberleyeyim” dedim. Üçüncü perdeye kadar oyunun tamamını ezberlediğimi fark ettim. Zaten bundan sonra geriye hiçbir şey kalmıyor. Modern bir meddah gibi hepsini kendim çalabileceğimi düşündüm. Beni heyecanlandıran bir proje. Oyuncu olarak en iyi bildiğimiz şey Shakespeare, hatta merhum Yıldız Hoca'nın da bir sözü var: “Hamlet'te komedi yoktur, Hamlet'te öyle bir şey yoktur… Önce doğru ve orijinal versiyonu oynayın, sonra oynayın.” alay et.” Ustamız “Majesteleri” Bülent Emin Yarar çalsa bile, belki de İstanbul'da iki Hamlet'in aynı anda yanında olması güzel olurdu. Teatri Comunali'de bir iki proje olabilir ama orada olacak gibi görünmüyor çünkü biraz yorgunum. Sanki 21 yıldır her gece 500 kişiye çalmak beni biraz yordu. En son üç sezonda tek kişilik “Karıncalar”ı 250 kez oynadı… Aslında tek kişilik Hamlet fikri buradan çıktı. Boris Vian ve John Steinbeck'in radyo oyununa benzeyen bir oyununu 75 dakika boyunca dinleyerek 800 kalori yakabilirsem, 90 dakikada Hamlet'i çalabilirim.

“YÜRÜRKEN HAFIZAYI KAZANIYORUM”

– İzmirlisiniz ama anneniz Balkan göçmeni, baba tarafınız ise Malatyalı…

Aslında büyükannem ve büyükbabam Malatyalı değiller, Ağrı'dayken Rus savaşı çıkınca Malatya'ya yerleşmişler. Araştırmalarıma göre o dönemde Horasan'dan Ağrı'ya çok fazla göç yaşanıyordu. Bu çok tuhaf, melez bir durum ama bu durumu seviyorum. Coğrafya üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmanızı sağlar.

– Ailenizdeki göç hikayeleri mesleğe yaklaşımınızı nasıl etkiledi?

Annem biraz asabidir, babam da öyle. Her ikisinin de göçebe olmasıyla ilgili olabilir. Mesela aynı yerde çok uzun süre kalamam. Yürürken tüm ezberlerimi yapıyorum. “Kırmızı Gül Goncalarında aksanı çok iyi taşıyorsun” diyorlar. Babam öğretmen, Türkçesi çok akıcı ama Malatya'dan telefon gelince konuşma şekli değişti. Tabii indirimlerimiz de çok yüksek, hibrit bir durum var. Siz bir “safkan” olmadığınız için aynı zamanda kendi istikrarsızlığınızdan da korkuyorsunuz. 44 yaşımda olayları sakinleştirmeyi öğrendim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir